Profile avatar
condalton.bsky.social
Bio’s are so annoying.
77 posts 6,021 followers 5,410 following
Regular Contributor
Active Commenter

Kaldırıma park eden adama kimse bir şey demiyor ama köpek havlasa belediye aranıyor. Rahatsız eden değil, zayıf olan hedefte. Ne güzel memleket.

Türkiye’de “çok düşünme, kafayı yersin” lafı bir uyarı değil, bir rejim sloganıdır.

İnsanlar neye inanıyorsa saygı duyulmalı, ama neye inanmadığı da bir hak olarak tanınmalı. Laiklik, inançsızlığa tahammül değil; inancın zorunlu olmaması demektir. Devlet, dua dağıtmaz. Güvence sunar. Herkese.

Bir ülkede eleştiri, ihanet gibi algılanıyorsa; orada gelişme olmaz. Çünkü hakikate ancak tartışarak ulaşılır. Biatla değil. Sessizlik, çoğu zaman şiddetin önünü açar. Fikir sustuğunda, yalnızca güç konuşur.

Pazar günü bir şeyler içelim diye biergarten’a çıktık, manzara içimi parçaladı. Alman emeklilerinin tek derdi biranın yanına sosis mi iyi gider patates mi ?

Biz hala ne dediği’ne değil, kimin söylediği’ne bakıyoruz. O yüzden fikirler değil, taraflar konuşuyor. Sağda biri söylese kutsal, solda biri söylese hain. Oysa iyi bir fikir, yaka kartı takmaz. Herkesin fikri olmalıdır, değişim bunu gerektirir.

Avrupa’da belediyeler kültür merkezi açıyor, bizde AVM. Sinema salonu değil, food court. Kitap kafesi değil, zincir kahve dükkanı. Kültür değil, tüketim pompalanıyor. Gençlik ‘kendini geliştirmek’ değil, ‘kendine sponsor bulmak’ peşinde.

Kendimizi korumak için saklanıyor, susuyor, geri çekiliyoruz. Oysa özgürlük, ilk başta seni ilgilendirmeyen bir şey yasaklandığında başlar. Ve onu korumazsan, sıra sana da elbet gelir.

Yılbaşında dansözleri, eğlenceleri tvden kaldırdıkları günden beri, ülkede hiç bir şey yolunda gitmiyor. Tek adam rejimi dansözlük mesleğini bile tekeline bağladı. Göbek atsa iyi, yıllardır kıvırtıyor.

Gazeteci sormuyor, siyasetçi cevaplamıyor, halk anlamıyor. Sonra da hepimiz birbirimize niye bu haldeyiz diyoruz. Ülke, sessizlik içinde çığlık atıyor.

Ne olacaksın büyüyünce sorusu yerini nereye kaçacaksın büyüyünce’ye bıraktı. Artık herkes ya dil kursunda, ya pasaport kuyruğunda. Vatan hasreti, daha gitmeden başlıyor.

İçinde domates yok, soğan yok, zeytinyağı yok. Yani sana “aç kal” demiyor, “tuzsuz bir hayat yaşa” diyor. Lezzet yok, umut yok. Sadece hayatta kal… O kadar.

Zengin çocuğu erasmusa gider, yurt dışı stajına katılır. Yoksul çocuk 14 yaşında “çırak” olur. Sonra biri CEO, diğeri “sen de az çalışmadın ama kısmet değilmiş” olur. Emek kutsal ama torpil mübarek.

Bir dönem herkese minimalizm sattılar. Gerçek yoksulluğu estetik gösterip, fakirliği yaşam tarzı diye pazarladılar.

Bazılarımız hayatta kalmak için çalışıyor, bazılarımız sadece daha fazla kazanmak için. Adalet dediğin şey, bu uçurumu kapatmakla başlar.

Adaletsizlikle o kadar iç içeyiz ki, adil bir şey olunca önce şüpheleniyoruz.

Murat Abbas, tamda oturduğu koltukta olması gereken adamdır. Dombra dinleyen kültür şirketi müdürü mü olur aq ya.

Malum, Almanya’da yaşayınca memleketin çomarına bile hasret kalıyor insan. Yurtdışındaki Türkler gerçekten inanılmaz; ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diyenini geçtim, göt kılından hallice yaşam formlarıyla mücadele etmek zorundasın.

Aydınlık bir gelecek için dedim, adam ‘Elektrikler mi gitti?’ diye sordu. Umut konuşuyoruz sanıyorsun, meğer adam priz arıyor. İşte böyle bir memleket.

Dondurmayı bile öfkeyle yiyen adam gördüm bugün… Külahın travmasını düşünebiliyor musun, bi ısırıyor sanırsın şey.

Hayatımda ilk defa, etrafında olup bitenlerin gerçekten farkında olan bu kadar çok insanı bir arada görüyorum.

Sizi bitirecek olan yine sizsiniz, hırsızlığınız, kalitesizliğiniz, her şeyiniz apaçık ortadayken bile yüzsüzsünüz.

Bitte schweigen Sie nicht zu dem Unrecht, der Ungerechtigkeit und der Herrschaft rückständiger Menschen in der Türkei. Es geht nicht um Politik – es ist ein menschlicher Aufruf, ein Ruf nach Mitgefühl und Gerechtigkeit.